TDK: 1. Hatırlamak
2. Sürekli bir şeyle uğraşmak, oyalanmak
3. şüphelenmek, alınmak
İşgillendurdun beni
Dağa inanmam sağa
Gidersam buralardan
Ararsun yana yana… (alıntı)
Trabzon ve Of civarında daha çok 3.anlamında kullanılır.
Hızlı adımlarla kısa adam şempanze gibi sıçraya sıçraya yürüyordu. Sırtındaki yük umrunda değildi. Sanki hedefe kilitlenmiş, yoluna çıkan tüm engellerin üstünden tüy hafifliğinde, bakmadan, anlamadan, durmadan geçmesi için komut verilmişti.
Karşıdan gelen siyah atın hızı, azameti, nallarından çıkan ses ve rüzgarı kendi içinde bir ahenk oluşturuyordu. Hayranlık uyandıran atın, zaman içinde yol alışı, ovayı, yaylayı güzelleştiriyordu. Bu güzellik önüne çıkan bu aykırı insanı hesaplıyamadan ayaklarına kattı. Sendeledi, hızı düştü ve hiç durmadan daha da hızlanarak ovanın içinde yoluna devam etti. Şempanze adam tozun, dumanın içinde bir yok oldu, bir var oldu…
Hiçbir şey olmamış gibi tozunu silkeledi; atın arkasından bir müddet baktı. Hedefi hatırlayan aceleci adam, aksi istikamete aynı ahenkte devam etti. Zaman içinde neden karşılaştılar; kimse anlamlandırmaya çalışmadı…
Yaylaları dağları aşan genç sahile inmişdi. Bu vakitlerde hummalı bir şekilde fındık toplanırdı. ’Günlükçü’ denilen göçebe işçiler için fındık toplamak; maceralı ve eğlenceli işti. Değişik insanlar tanır, farklı sofralarda Karadeniz’in güzel yemeklerine doyarlardı.
Araziden içeri girerken, uzaktan biri el işaretiyle, ‘yaklaşma’! işareti yaptı. Fakat o dinlemedi. Evin hayatlarının yanına kadar yaklaştı.
• Güntan, Güntan diye seslendi.
Balkona çıkan dalgalı saçlı, açık tenli, hiddetli genç kız;
• Nedir ne ?!... dedi.
• Güntan, söyleyeceklerim var dedi.
• Ne zaman? İmza atılırkenmi?!! Hüviyetlerimiz askıya çıkıncamı!.. dedi ve gitti.
Genç adam kendini anlatabilmek için büyük bir gayretin içindeydi.
• Bir dakika, nolur dinle dedi.
Öyle bir söyledi ki, kız yeniden kapıyı açtı, balkona çıktı. Öylece boş boş baktı. Nice sonra,
• Sen beni işgillendirdin, gerçekleri hiç anlatmadın, ben ne ediyim dedi…
Fakat genç adam o kadar sakin ve tatlı bir dille konuşuyordu ki, Güntan işgillendiğini unuturdu.
• Yook dedi, sessizce. Sandığın, anladığın gibi değil. Ben büyük bir problemin içindeyim. Dur bak anlatıyorum dedi.
Ve o anlatım kaldığı yerden, hep devam etti. Güntan da inanmamaktansa, vazgeçmeyi tercih etti.
27 yıl sonra sürekli iş seyahatinde olan genç adam, artık orta yaşlara varmışdı. Memleketin her köşesi bizim diye inandırdığı Güntanı da alıp başka uzak bir bölgeye gitmişlerdi. Uzak seyahat dönüşlerinde, aynı tükenmiş ifadeyle karşılaşmasına rağmen, çok geçmeden normallerine dönmüşlerdi.
Güntan’ın bezginliği saçına, tırnağına, ayağına, ruhuna aks ederdi. Toparlanır, bahane üretmezdi.
Kendi kendine ‘Güntan’a sağlık ver, Güntan’a kuvvet ver Allah’ım’ derdi. Kafasını yastığa koyar, uyurdu. Gitmedi, uzaklaşmadı. Uykuda şifa aradı. İşgillenmeyi bırakmayı denedi, olmadı. Daha sonra ki yıllarda, işgillenmeyi unutmayı tercih etti.
O unuttu fakat Ege O’ nu unutmadı...