Hayatımız tezatlarla dolu. Zamanımızın en önemli hastalıklarından biri de söylediklerimizle yaptıklarımızın birbirini tutmaması ve bunun neticesinde de güven duygusunun oluşmamasıdır. En çok eleştirdiğimiz, dertlendiğimiz ve çözüm aradığımız sorunların başında da gençlere ulaşamamak; onlara inanç, anane ve geleneklerimizi aktaramamaktan duyduğumuz ıstıraptır. Hayatımızdaki tutarsızlıklar genç yürekler tarafından fark ediliyor ve genç ruhların isyanına sebep oluyor.
Bu giriş kısmından sonra çok büyük bir tezat olarak gördüğüm bir mevzuyu siz kıymetli okurlarımla paylaşmak istiyorum. Ülkemizde bir anket yapsak ve “Türkiye’nin en ‘seküler ailesi’ hangisidir?” diye sorsak tereddütsüz Koç ailesi çıkar. Koçların derin aileden olduğu, Vehbi Koç’ un Haim Nahum’un oğlu olduğu, Haim Nahum’un Siyonizm’le işbirliği içerisinde Abdülhamid’i devirdiği, Osmanlı’yı parçaladığı ve yine Haim Naum’un İsmet Paşa ile Lozan’da yeni Türkiye’nin temellerini attıktan sonra Mısır’a gidip Cumhurbaşkanı Nasır’a danışman olduğu, bu ailenin Osmanlı’dan çaldıkları altınlarla şirketler kurduğu, Aydın Doğan’ın Vehbi Koç’un gayri meşru çocuğu olduğu vs. İslami kesim tarafından sürekli konuşulan efsane ile gerçek arasında gidip gelen hikâyelerdir.
Bu konuşulanların hepsi efsane ve masal olabilir; ancak şunu biliyoruz ki ‘Koç Grubu’ Türkiye’de laikliğin teminatıdır. LGBT’ ye açıktan destek verir. Kemalizm’in en başat savunucusudur. Milliyetçi ve muhafazakar hükümetlere karşı hep mesafelidir. Altmış ihtilalinden sonra hazineye yirmi kilo altın ve bir ev yardımı yaptığını okuduğumu hatırlıyorum. Gezi Parkı olaylarında Divan Otelinin yüklendiği misyon da bilinmiyor değil. “İyi de tezat bunun neresinde?” dediğinizi işitir gibiyim. Anlatayım. Buyurun cenaze namazına. Evet, Koçların cenaze namazları. Başta Vehbi Koç olmak üzere bu ailenin kadın ve erkek üyelerinin cenazelerinde kırmızı bir Osmanlı sancağı çıkıyor piyasaya ve cenazelerin üzerini örtüyor. Bunda da sorun yok sonuçta zengin ve güçlü aileler bunlar. Cenazelerine biz garibanlarla aynı örtüyü örtmeleri beklenemez. Benim dikkatimi celbeden şey kırmızı sancağın üzerinde yazan Arapça metin. Aynen şu yazıyor:”Lâ ilâhe İllallâhu el-Melikü’l-hakku’l-mubîn Muhammedun Resûlullâh sadiku’l-va’di’l-emîn./“ Hak ve gerçek olan kainatın sahibi Allah’tan başka ilah yoktur. Güvenilir ve sözünde sadık Muhammed, onun elçisidir.” Bu söz uğrunda ölünecek kadar kıymetli bir söz. Varoluşun hikmetini haykırıyor. Peygamberlerin tümü bu sözün mücadelesini vermiştir. Tüm tağutlar, müşrikler, firavunlar ve nemrutlar bu söze karşı çıkmıştır. Peygamber halkasının son temsilcisi, Mekke müşriklerine ve daha sonra gelecek tüm insanlığa bu sözün hakikatini anlatmıştır. Hak ve gerçek olan kâinatın sahibi Allah’tan başka ilah yoktur. Güvenilir ve sözünde sadık Muhammed, onun elçisidir.” Ve bu söz ülkemizin en seküler ailesinin cenazelerinin üzerinde! Kendisi ile savaştığınız bir değeri üzerinize alarak son yolculuğunuza çıkmak büyük bir tezat değil mi?